The Secret (Sır) adlı filmi arkadaşım Gökhan önermişti. Filmi bulup izledim. Aslında bitiremedim. Yarım kaldı…
Ardından kitabını aldım ama onu da bitiremedim. Kardeşim benden önce okudu. Okuyabildiğim kadarıyla insanların istekleri doğrultusunda yaşadıklarını söyleyen ve insanlara "iyiyi, güzeli isteyin ve bunlara ulaşmak için iyiyi yaşadığınızı düşünerek evrene daha iyisini yaşayacağınızın sinyallerini verin" diyen bir kitap. Bu kitap beni hiç de şaşırtmadı. Aslına bakarsanız biz bu SIRrı zaten biliyorduk…
Geçmişimizden, örf ve adetlerimizden gelen bir SIRdı bu. Tıpkı kitapta söylendiği gibi bizden önce vardı ve bizden sonra da var olacaktı. Hangimiz duymadık "iyilik yap iyilik bul" cümlesini. "Gülümse ki sana gülümsesinler" deyişini. Veya sana tokat atana diğer yanağını da çevir gibi cümleleri. İnsanlara iyi davranıp saygı göstermek bizim içimizde bizimle yaşayan bir sır zaten. Ama ne zaman bunları unutmaya başladık, ne zaman insani duygularımız, çıkarlarımız, kıskançlıklarımız öne çıktı işte o zaman evrene verdiğimiz sinyaller de değişti.
Bu yazı ile değinmek istediğim şey elbette Sır adlı kitap değil. Burada değinmek istediğimiz şey kitabın içeriğinde yatan “istediğimiz gibi yaşıyoruz” düşüncesidir. Yani hak ettiğimiz gibi yaşıyoruz, hak ettiğimiz gibi yönetiliyoruz…
Başımıza gelip bizi yönetenleri seçiyoruz, aracımızda dinlediğimiz sanatçıları seçiyoruz, evimizdeki mobilyaları, eşimizi, izleyeceğimiz filmleri seçiyoruz. Hatta tüm bunları ve dahasını “yapmamayı” bile seçiyoruz. Sonra seçtiğimiz hayatı düzenlemek için, kuralsız bir dünyada oluşacak kargaşanın önüne geçmek için kuralları seçiyoruz. Daha da ileri gidip “kurallara uymamayı” bile seçiyoruz. Hatta birilerinin SIR dedikleri, aslında bildiğimiz şeyleri bize anlatmalarını ve böylece zengin olmalarını bile biz seçiyoruz. Biz sadece seçiyor ve seçimimizi yaşıyoruz. Bir şey seçmediniz mi? O halde seçiminiz “seçmemek” olduğu içindir…
Yazan: İsmail KAYA
Devamı edecek…