Bu gün 23 Nisan, neşe doluyor insan… Sizi bilmem ama benim içim gerçekte neşe doluyor. Sabah erken kalkıp tüm günü çizgi film izleyerek geçirmek istiyorum :))
Benim gibi çocuk ruhlu insanlar için muhteşem bir gün bu gün. Atamızın bize bıraktığı, bizden de geleceğimize taşımamızı istediği bu günü en çocuksu duygularla geçirmemiz sanırım en doğru olandır. Bu nedenle ben çok kızarım çocukları büyük insanlara özendirip yok meclis kürsüsüne çıkartmalarına yok TV spikeri yok bilmem ne yapmalarına. Hiç biri de iyi değil. Özelikle politikacılara özenmesinler. Bu günde hiç çocuksu değil…
Dahası bir de savaşçı yapar bazı kendini bilmezler çocukları. Yalan ve dolanla dolu dünyalarına siper edercesine ön plana atarlar onları düşüncesizce, kim bilir ne vaatlerle…
Çocuk olmak gerek bu gün Hem de en olabildiğine çocuk. Parka gidip salıncakta sallanmak tahtırevalliye binmek falan… Bu 23 Nisan benim için gerçekten çok özel çünkü bu yıl daha bir sevgi dolu yüreğim.Kaybettiği oyuncağını bulan bir çocuğunki gibi sanki. Oyuncak kelimesini kullanmak hç hoşuma gitmese de kullandım çünkü bu gün çocuk bayramı ya ben de mutlu bir çocuğum… Hoş TV haberlerinde gördüklerimiz duyduklarımız pek mutluluğa vakit bırakmıyor ve yeterince akıl karıştırıyor ama yakalayabildiğimiz mutlulukların değerini bilmek gerek. Evet evet, seviyorum…. Hem de çok….
2008 yılının bir Aralık günü çıktı karşıma bu denizi andıran mutluluk. Baktıkça deniz gibi çekiyor insanı kendine, dalıp gidiveriyorsun. Hangi şarkı hangi güzel söz tarif eder bu mutluluğu bilmiyorum. Ama bu çocuksu günde mutluluğumu dile getirmek istedim çocuksu bir edayla….
Yemyeşil çayırlarda koşuyor bir çocuk, uzun altın sarısı saçları rüzgarda uçuşuyor ve elindeki papatyalar savruluyor havaya ve elbette yüzünde kocaman bir gülümseme sesinde kocaman bir kahkaha. Masmavi bir deniz düşünün veya. Üzerinde yine göz alabildiğine mavi bir gökyüzü, parıldayan bir güneş ve altındaki denizin ışıltılarında yol alan bir yelkenli. Kaptanı alabildiğine mutlu çünkü orada olmak o denizi solumak yetiyor ona. Ya da hepsini unutun bunların bir sofra düşünün yerde yuvarlak tahta ve etrafında oturan çocuklar az sonra sofraya konacak meyvelerin hayalini kurmaktalar….
Nasıl bir görüntü oluşturursunuz gözlerinizin önünde mululuk diyince bilmiyorum. Ama O’nun adı geçince neredeyse hepsi geliyor gözlerimin önüne. Beklentisiz, sadece yaşamak istercesine…
Daha öncesiyle ilintisiz, bağıntısız. Olmamış gibi değil, daha çok yaşanmamış gibi…
Aşık olmuşsunuzdur mutlaka. Hatta belki kocaman bir kalbiniz varsa sürekli aşık oluyorsunuzdur. Belki uslanmaz bir aşıksınızdır. Sevgiyi her yerde ve her şeyde görebiliyorsunuzdur çocukca…. Evet çocukça gerçekten ama belki olması gerektiği gibi. Hepsine aynı güçle sarılmışsınızdır belki ama o mutluluk bittiğinde tatlı anıları kalmıştır belleğinizde. Ve yeni bir mutluluğa eriştiğinizde yepyeni bu mutluluk dalgası sarar sizi. Belki bundan suçluluk duyarsınız. Ama duymamalısınız. Çünkü ne siz eski sizsinizdir ne de bu mutluluk eski mutluluktur. Eskisi bittiyse bitmiştir ama yenisi… yenidir, umuttur, geleceğin şimdiki halidir belki ve bu yüzden hepsinde denediğiniz gibi sımsıkı sarılmak istersiniz. Hatta sakarlık yapmaktan korkarsınız ama bu korku sizi yeni sakarlıklara iter çocusu bir edayla…
Evet bu çocuksu günde dile getirmek istedim içimdeki mutluluğu çocusu bir edayla…
23 Nisan 2009