Bu gün bir TV kanalında izledim bu haberi. Her yıl 23 Nisan’da insanlar toplanıp Aya Yorgi kilisesine gidrmiş, kimi ip asarmış ağaçlara kimi şeklini çizermiş dileğinin kimi de bir kutuya bırakacağı kağıda yazarmış…
Arka planda gitarıyla şarkı söyleyen gençler, habercinin elinde mikrofon şen şakrak renkli görüntüler eşliğinde insanlara soruyor ne diliyorsunuz diye. İnsanlar dileklerini getiriyorlar dile…
Bu haberi izlerken ister istemez aklıma camilere türbelee giden insanlarımız geldi gözlerimin önüne ve elbette bu insanların inançlarından yola çıkılarak yapılan haberler. Ama bir fark vardı aralarında; Aya Yorgi umut dağıtıyordu bizim türbeler ise renginden midir nedir bilinmez yobazlık…
Ne farkları vardı ki birbirlerinden? Hi.? Koca bir hiç? Öylemi?… Fark birinin kilise diğerinin türbe olması, birinde müslüman halkın diğerinde hristiyan halkın başrol oynaması… Doğrus güvendiğim habercinin haberin sonunda “Ne güzel umut, sevgi… bu sıkıcı günlerde en çok ihtiyacımız lan şey” tarzındaki yorumunu kendisine yakıştıramadım. Yakıştıramadım çünkü o habercinin türbelr ve türbelerebez bağlayanlar ile ilgili yorumlarını bu haberdede terarlamasını beklerdim. Yanılmışım. Bu gergin günlerde böylesine mut arayışları görmek elbette güzel ama bunu iyi bir şeymiş gibi dile getirmek çok yanlış. Kiliseye gidip dua etmek ayrı, tıpkı türbeye gitmek gibi. Ama kiliseye gitmek ve bez bağlamanın türbeye gidip bez bağlamayla ne farkı var.
Buun dışında aynı haber kanalında bir başka haber daha dikkatimi çekti. Kardak krizinde Türkiye’mizin, Türk’lüğümüzün simgezi ay yıldızlı bayrağımızı kayalıklara diken timin komutanının gözatına alındığı ile ilgili haberdi bu. Haberde çok içerledim. Çünkü şöyle deniyordu: “… neredeyse Türkiye ile Yunanistan’ı savşın eşğine getiren bayrağı çeken Türk komutan” Hayır efendim Türkiye ile o dönemde krize neden olan şey Yunan bayrağıydı ve dünyaya Türkiye’buraa diyen ise o tim komutanuydı. Nasıl olur da bu komutan suçluyuş gibi dile getirirsiniz bunu? Yakışıyor mu size?
Ben böyle gördüm böyle algıladım bu gün…