Çok geçmedi göğün aydınlanmasının üzerinden. Hemen karartıverdiler sanki gün görmemeliymiş gibi insanlık. Kendi insanlarınaydı en büyük eziyetleri haykırılan zılgıt zılgıt…
Henüz bir kaç gün oldu yeni bir yıla umutla başlayalı ve tüm insanlar için umut ve barış isteyeli. Yine henüz birkaç günden daha kısa zamanda gerçekleşti bir ışık gecesi insanlık için barış dileyeli…
Şimdi bakıyorum dünyaya; karartmışlar gökyüzünü. Kendi kalplerinin karanlıklarıyla. Adına ne denirse densin kanımca insanlık dışı manzaralara şahitlik eder olduk her geçen gün. Nedir bu nefretin kaynağı?..
Kınıyorum bu siyah gökyüzünü. Kınıyorum bu gri kovalamacayı. Kınıyorum bu sahte dünyanın çivisi çıkan üzeri pas tutan tahtalarını…
Elleri kalem tutmalı gençlerin; kitap tutmalı. Şiir yazmalı sevgililer aşıklar birbirlerine. Aldatıldıklarında müzik ve şiir teselli etmeli insanları. Boşa mı ataların “Kalem Kılıçtan Keskindir” diye uyarması…
Kınıyorum gölgelerin krallığını!…
Yine de; bir umut var biliyorum. Sahip olunan vicdan terazisinin gölgesinde bir umut. Renk renk yeşerecek bir umut, sanat ve bilimle… Yeter ki inansın in(-s)an! Yeter ki yüz çevirmesin kalbinin doğrultusundan…
İn(-s)an!
“… ve bırakır kalemi kağıdı genç adam. Ovuşturur gözlerindeki sızıyı. Yukarıya az önce yazdıklarına bakar, nefesini tutar. Sonrasında odayı bir sessiz bulut kaplar…”