sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir dünyada yaşıyoruz…

Değişen pek bir şey olmamış gibi görünüyor.

Ortalıkta küfürler yağdıranlar, kavga edenler, savaşlar çıkartanlar tüm hünerlerini sergilerken insanları barışa, kardeşliğe, sevgiye çağıranlar, sevgilerini yaşamaktan çekinmeyenler dışlanıyor, çok kötü bir şey yapıyormuş gibi yansıtılıyorlar. Bir otobüste kazara sevgilinize, eşinize sarılmayagörün en tehlikeli yaratık olarak görülürsünüz hâlâ…

Müzik ve sanat ise en güçlü suç aletlerine dönüşüverir bir anda! Eskiden yılbaşlarında eğlence programları boy gösterirken bu gün beyin yıkayan TV şovlarının tekrarlarıyla doldu ortalık. Bu da sanatın geldiği noktanın örneği. Hem de her nasılsa iki yaşından beri şarkı söyleyen insanların sayısının az görülmediği ülkesinde…

Evet Lennon’ın sözü halen geçerliliğini koruyor maalesef:

“Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken, sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir dünyada yaşıyoruz”. – John Lennon

 

lennon2Bu anlamlı söze “oldu kardeşim uluorta sevişelim hayvanlar gibi” yorumunu yapacak çok insan olduğuna ve olacağına eminim.

Bu düşüncedeki türler için bir hatırlatma: Sevişmek kelimesi her şeyden önce sevmek kelimesinden gelen bir kelimedir. İki insanın birbirini sevmesi ile ortaya çıkan bir oluştur. Yani insanlar dokunmadan da birbirlerini sevmek suretiyle sevişebilirler. Yani zihinsizlerin bakış ve algılayış biçimiyle salt seks (bildiğimiz sex) değildir!

Bu güzel insan fazla barışsever ve sevgi tutkunu olduğundan o zamanın devlet politikalarını da eleştirmiş ve aklınca insanları barışa davet etmiş. Mesela Vietnam savaşının saçmalığına değinmiş. Kötülüğün Mordor‘un, orta dünyanın sınırlarını çoktan aşıp yeryüzüne vardığını görememiş veya göz ardı etmiş. Barış söylevleri nedeniyle sınırdışı bile edilmek istenmiş. (Bakınız wikipedia da John Lennon’ın hayatı: https://tr.wikipedia.org/wiki/John_Lennon)

Hatta daha dün izlediğim siyah beyaz, adı Şöhret(Celebrity) 1998  olan bir Woody Allen filminde bir sahne ilgi çekiciydi. Bu sahnede bir grup insan sohbet ediyor ve bir TV şovundan aralarına konuk olan Pedere aşağıdaki soruları yöneltiyorlardı(üşenmedim filmin altyazısını buldum ve bu dosyadan diyaloğu aktarıyorum. Diyalog 12:50 ile 13:06 dakikaları arasında geçiyor):

Sahnede Peder Gladden’e  soruyorlar:

Sizce kim daha popüler;

Papa mı, Elvis Presley mi?

Bence şüphesiz Elvis.

Sizce de öyle değil mi?

Beatles’ın, şöhretlerinin doruk

noktasındayken…

…İsa’dan daha büyük olduklarına

inanıyor musunuz?

 

Bu filmi görünce ve Lennon’ın hayatına daha önce göz atmışlığımdan kalan bilgilerim birleşince istemeden de olsa aklımda “Lennon hakkında karalama kampanyaları” mı yapılıyordu sorusu canlandı. Birileri bu tarz insanları, yani halkı peşinden götürebilecek insanları o toplumun kutsalları ile karşılaştırarak bir tür hedef tahtasına mı yerleştiriyorlardı? Belki de Woody Allen gibi usta bir yönetmen de böylesi bir olasılığa dikkat çekmek için böyle bir sahneyi ekrana getirmişti. Olasıydı bu senaryo. Çünkü geçmişte pek çok kez görülmüştü bu tür durumlar. Pek çok insan farklı olduğu için Cadı diye yaftalanmıyor muydu? Ya da başka şeyler atfedilmiyor muydu kendilerine. Günümüzde de bazı alet edevat zihinlilerin hoşlanmadıkları insanlara karşı bu tarz karşılaştırmalar öne sürmekte olduklarına şahit olduk ve olmaktayız; sanırım olmaya da devam edeceğiz. Örnek mi? Şöyle söyliyim; bir ülkenin kurtuluşunda ve geleceğinde kararları ve önderliği ile çok büyük bir rolü ve önemi olan bir insan ile ülke insanlarının kabullendiği dinin elçisi, bu dinin önderi ve haliyle insanların yaşam tarzlarında çok büyük önemi olan bir insan arasında kıyaslama yapmak gibi… Daha pek çok örnek var. Mesela en başta tüm peygamberler içindeki toplumlar için başta en büyük tehlike değiller miydi? Örneğin Hz. Musa’ya büyücü denmişti sanırım. Hz. İsa neden işkence görmüştü ki? Bir şeylerle suçlanmıştı çünkü? Nuh’a inananlar neden çok fazla değildi? Peygamberimiz neden hicret etmek zorunda kaldı? Çünkü hepsinin üzerinde baskılar kurulmuş ve hayatları neredeyse işkenceye dönmüştü. Bu gün de farklı insanlar, gerçeği arayan insanlar, doğruları dile getiren insanlar, beğendiklerini veya beğenmediklerini dile getiren insanlar başkalarının çıkarlarına ters düştüklerinde onlar tarafından tabir yerinde ise neredeyse afaroz edilir noktaya getiriliyorlar. Birilerine iftira tarak onları suçlamak ve hedef göstermek maharetini geliştiriyor sanki insanlık… Tabi ama bu yazı amacını aşmasın diye girmeyeceğim başka örneklere. Ama ben bu örnekleri verdikten sonra bazı aklı yırtık parşomenlerin kalkıp John Lennon’ı peygamberlerle mi kıyaslıyorsun, diye soracaklarına yine eminim. Çünkü vaktiyle insanların hayatlarından örnekler verirken önemli insanların hayatlarından örnekler sunmam neticesinde bu tarz sorular soranlar oldu… Hatta bunu sormakla da kalmayıp beni bununla suçlayacaklarına da nedense eminim. Aslında bu nedenle kendilerine yırtık parşömen demekten de vazgeçiyorum. Parşömene yazık. Yırtıklar diyeceğim onlara. Çünkü Parşömenler üzerlerinde bir bilgi ihtiva ederler hiç değilse… Neyse Yani özetle Lennon’ın ölümündeki saçmalığa ve tüm yaşadıklarına baktığınızda gerçekten aklınızda tek bir düşünce beliriyor: John Lennon’ın bir hayranı tarafından öldülüdüğünün saçmalığı! Hem de sevgi barış mesajları veren birinin; John Lennon’ın hayranı olan birinin!

Evet John Lennon’ın sözü geçerliliğini koruyor ve bu da bu sözü listemde önemli sözler arasına getiriyor:

“Vahşet her yanda ulu orta sergilenirken, sevişmek için saklanmak zorunda kaldığımız bir dünyada yaşıyoruz”. – John Lennon

Çok şükür şu anda insanlara birbirinizi sevin saygı duyun diyebiliyoruz. Peki ya yarın? Uykumuz bittiğinde ve şafak vakti geldiğinde göreceğimiz manzarada bunları söyleyebilecek gücü bulabilecek mi insanlar kendilerinde. Veya buna izin verilecek mi?

Günümüzde insanların üzerlerine bombalar yağdırılırken kim, hangimiz sevgiden bahsedebileceğiz vicdanımızın sesiyle!

Sevgilerimizi saklamak zorunda kalmayacağımız günlerin gelmesini umud ediyorum. Öfke nöbetlerimizin tükeneceği insanı salt insan olarak sevebileceğimiz günlerin gelmesini. Çocukların büyüklerin(!) anlamsız savaşlarında yitip gitmediği günlerin gelmesini umuyorum.

Düşüncelerinizi paylaşırsanız varsa akıl kargaşamı çözmeme, bilmediğim konularda bilgilenip fikir sahibi olmama ve daha pek çok şeye katkı sağlarsınız.

Bir sözden yola çıkarak ne kadar başınızı ağrıttıysam ve ne kadar sürç-i lisan ettimse affola.

Bu konuda bir fikriniz mi var?

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.