Kategori arşivi: Düz yazı

Siyah beyaz hayatı renklendiren bizim onu algılayış biçimimiz sadece

Yazmak istiyorum. İçimdekileri beyaz bir kağıdın üzerine boşaltmak. Bir şeyleri düzeltme adına değil; buna ümidim kalmadı zaten artık. Sadece rahatlamak adına. Rahatlayıp hafiflemek. Çünkü zaten ne değişiyor ki! Hayat halen siyah-beyaz. Çünkü gözlerimiz halen kapalı ve arada gördüklerimiz ışığın aldatıcı ilizyonundan ibaret…

 

 

Siyah beyaz hayatı renklendiren bizim onu algılayış biçimimiz sadece yazısına devam et

Cennete yolculuk…

Masmavi bir gökyüzü. Altında turkuaz rengi sular ve içerisinde çeşit çeşit, rangarenk balıklar. Suların bittiği karanın başladığı yerde yemyeşil ağaçlarla süslenmiş, meyve ağaçlarıyla tatlandırılmış, rengarenk ve çeşit çeşit kokularla süslenmiş çiçekler, ipek kıvamında kumlarıyla bir kumsal. Bir nehir sularını bu kumsalla birleştirerek turkuaz mavisi denize boşaltıyor. Gürül gürül şelalelerde balıklar yarışıyor. Kuş seslerini duyabiliyor musunuz? Henüz adını bilmediğimiz kuşlar…

Cennete yolculuk… yazısına devam et

İstanbul ve çivisi, tahtası eksik bir su kulesi…

su kulesiDün akşam üzeri ve bu sabah İstanbul’da uzun zamandır geçmediğim yollardan tekrar geçtim. Bıraktığımda bir kaç çivisi çıkmış olan şehrin aynı yerlerinde halen çiviler yerlerinde değil. Hırsızlığın sıkça yaşandığı eski mahallem mi dersiniz (daha dün gece yine bir hırsızlık olayı olmuş arka sokağımızda), yolda para isteyen tinerciler mi dersiniz, yolunuzu kesen tehditkar dilenciler mi dersiniz; ne ararsanız var yine o yollarda…

 

İstanbul ve çivisi, tahtası eksik bir su kulesi… yazısına devam et

Kurgulanmış bilimin ekrandan yansıması ve hayalgücü

25 Eylül 2009’da dünya sinemalarıyla aynı anda ülkemizde gösterime giren bir film surrogates. Son derece çarpıcı konusuyla izleyicisini adeta psikolojik bir girdaba sokmayı başarmıştı. En azından beni! İzlediniz mi bilmiyorum ancak izlemediyseniz tavsiye ederim. Konusunu burada okuyabilirsiniz.

Bilimkurgu tarzı filmleri gerçeğe aykırı bulanlardan mısınız? Eğer öyleyseniz söyler misiniz gerçek nedir? Etrafta dokunduğunuz, gördüğünüz, konuştuğunuz insanlar, duvarlar, ağaçlar mı gerçek?

Yoksa aklınızda ürettiğiniz hayalinizden ortaya çıkan yansımalar mı?

 

Kurgulanmış bilimin ekrandan yansıması ve hayalgücü yazısına devam et

İsteseniz de istemeseniz de(dokunuşlar)…

Hayat nehrinin kenarında duruyorsun. O akıp geçiyor ve sen bakıyorsun. Kayalara çarpan dalgalarından yüzüne sıçrayan suların çekici serinliğini, ferahlığını hissederken o temiz ve insanı rahatlatan, nemli havasını soluyorsun. Mümkün mü yaşamın kıyısında durup ona öylece bakmak?…

İsteseniz de istemeseniz de(dokunuşlar)… yazısına devam et

İp cambazı!

 

ip-cambaziBir tarihte doğuyoruz. Bize biçilmiş bir rolde. Falancanın kızı, oğlu. Sonra gelişiyoruz, büyümeye başlıyoruz. Bu süreçte hissetmeye başlıyoruz. Hislerimize tepki vermeyi anne karnında öğreniyoruz. Ya da genlerimizde taşınan bilgilerle zaten bildiklerimizi anımsamaya başlıyoruz…

İp cambazı! yazısına devam et

Penceremden: Sanat, sanatçı

“Olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu!” – W. Shakespeare / Hamlet.

Bir sahne oyunundan en akılda kalıcı, vurucu cümleler bunlar. Bir sanat eserini ölümsüzleştiren bir cümle değil yalnızca. Aynı zamanda izleyicinin, dinleyicinin, okuyucunun yani oluşturucusu tarafından hedef alınan, iletişim kurulmak istenen diğerlerinin düşüncelerine de ışık tutan, yansıtan ve hatta çoğu kez gözünü kamaştıran bir ayna bir köprü…

Penceremden: Sanat, sanatçı yazısına devam et