Hani bir ressam gibi alsam fırçayı elime ve çıplak tuvalinde gezinse parmaklarım ağır aksak ritimlerinde dolaşsam melodilerin ve o melodileri renk renk akıtsa parmaklarım biraz…
Düşler görülmek ister...
Hani bir ressam gibi alsam fırçayı elime ve çıplak tuvalinde gezinse parmaklarım ağır aksak ritimlerinde dolaşsam melodilerin ve o melodileri renk renk akıtsa parmaklarım biraz…
Devasa kanatlı bir kapı ve önünde genç bir hanımın yer aldığı bir fotoğrafın uyandırdıkları…
Günaydın herkese…
Sus, konuşmak istemiyorsan eğer, fakat bir kaç dakika dahi olsa değsin gözlerin gözlerime yeter… Bak, deryalar içerisinde yüzer gibi bana, kadehinin kızıllığında dalmış gibi hülyaya,…
Günaydın taze sabah,
günaydın taze mevsim,
günaydın nefes almak,
günaydın gülümseyen güneş, günaydın gökyüzü…
Ve yeni bir haftaya umutla, aşkla, sevgiyle başlayan herkese,
günaydın…
Bir ağacın yaprakları arasından süzülen ışığın sanki bir meleğin kanatlarından serpilmesi gibi bir düşünce vermesiyle ortaya çıkan, yine fotoğrafa dair bir şiir…
Daha önce mektubu yazan sevgilinin gözünden okuduğumuz şiire bu kez yanıt yazacak olanın yerine koyuyoruz kendimizi. Heyecanla sevgilisinin mektubuna yanıt yazmaya çalışan aşık kadın ya da aşık erkek…Tabii ki yine bir resimden ilhamla…
Aşkından mektup almış genç bir kadın, kırlara uzanmış okumakta…Yine bir resim ve üzerine yazılmış bir şiir. Ancak bu şiir mektubu okuyan değil de yazan aşığın gözünden bakarak yazılmaya çalışılmış.
“Mücevher gibi parıldarken
İsmail KAYA
Ay engin gökte ışıldarken
Vakit su gibi akıp giderken
İçimdeki yolun yolcusuyum.”