Beyond Imagination grubu 1994 yılında bir lisede 4 arkadaş tarafından kurulmuş bir gruptur….
Beyond Imagination Demo yazısına devam et
Kategori arşivi: Genel
Aşk dediğin
"Aşkdediğin palavra palavra palavraaaa" :))
Aşk dediğin yazısına devam et
Şarkını söyle
30 Kasımda kaydettim bu şarkıyı. Eğlenceli oldu benim için.
Şarkını söyle yazısına devam et
Hepsi aynı aslında
Hepsi aynı aslında adlı şarkımı uzun süre önce yapmıştım. Kaydını ise kısa süre içinde yaptım.
Hepsi aynı aslında yazısına devam et
Demo download password
Beyond Imagination Demo şarkılarını indirmeniz için gereken şifre burada.
Demo download password yazısına devam et
Bir aşk hikayesi
Sigara zararlıdır! Zaten biliyoruz değil mi? Üzerinde de yazıyor…
Sigara sağlığa zararlıdır! Zaten biliyorsunuz öyle değil mi? O halde bu video sizi pek etkilemeyecektir. O halde izlemekten çekinmeyin…
Sigaraya lise yıllarımda başlamıştım. Bırakalı iki seneden fazla oluyor. Bıraktığım için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Ramazan ayıydı. Oruçlu olduğum ilk gün içmedim. İkinci gün de içmemeye karar verdim. Ramazan nasıl geçti anımsamıyorum. Ama bu ayın bana verdiği en büyük hediyeydi galiba. Ya da benim kendime bu ay verdiğim en büyük hediyeydi. Ramazan bittiğinde bir sürü cips aldım, kola ve çikolata…Komşumuz bunları görünce "parti mi var" diye sordu. "-Evet dedim, sigarayı bıraktım ve kendime hediyeler aldım. Bunu kutlayacağım" dedim… Ertesi gün soluduğum havanın kokusunun değişmiş olduğunu hissederek uyandım…
Aşağıdaki video sigaranın zararlarının bir bölümünü anlatan bir video. Buyurun…
Uzun ince bir yoldayım
Umarım kemikleri sızlamaz. Nur içinde yatsın. Hatırlanası ve hatırlatılası değerlerimizden Aşık Veysel’in hayat hikayesi ile karşılaştım nette geçen gün. Tesadüfen okuduğum yazılardandı. Oldukça etkilenmiştim. Hatta ne yalan söyliyim bazı satırlarda gözlerim doldu bazılarında ağzım açık kaldı. Mesela nasıl olmuş da çocuğunu emziren bir annenin memesi çocuğun ağzına tıkanarak çocuğun ölümüne neden olmuştu. Evet bu çocuk Veysel’in çocuğuydu…
Veysel’in Uzun ince bir yoldayım adlı eseri anlattıkları bakımından diğer eserlerinden belki de en önemlisi bence. Hayatı uzun ince bir yol, bu yolda yürüyenleri yani bizleri de birer yolcu olarak gösterdiği satırları Veysel adını belki de sonsuza dek (ya da sonuna dek) yaşatacak değerde. Umarım onun bu güzel eserini çalıp söylemeye çalışarak saygısızlık etmemişimdir…
Nur içinde yat Aşık Veysel Şatıroğlu. Ve bıraktıkların için teşekkürler…
Zıplayan kurbağa kayboldu Bulun, öpün kendine gelsin…
Akrep
“Zaman geçiyordu, saatin tik-takları kulağımda patlayan bombalardı sanki!…”
AKREP
23 Kasım Cumartesi
Saat 23:30
Önemsiz bir yer önemsiz biri.
-
Zaman geçiyordu.
Saatin tik takları kulağımda patlayan bombalardı sanki.
-Yeter!..
Sessizlik.
Yalancı sessizlik! Tik taklar durmamıştı; ben şimdi başka bir yerdeydim.
Başım ellerimin arasında, gözlerim yerde.
Başım dönmeye başladı bakışlarımı yerden kaldırırken.
Sert bir rüzgarla rotasından çıkmış bir yelkenli gibiydim.
Bilmek istiyordum
-Söyleyin bana neredeyim?…
Sessizlik.
Bu doğruydu işte, yalnızdım, gerçekti sessizlik
Derken yeniden hatırladım.
Zaman geçiyordu.
Saatin tik takları kulağımda patlayan bombalardı sanki.
Ay ışığı odamdan içeriye süzülüyordu. O büyüleyici ışık geçidinde uçuşan toz zerreciklerini görüyordum. Başım ellerimin arasında. Karanlık odam bombalarla sarsılıyordu. Tik-tak…Tik-tak. Çıldırtıcı bir melodi olmuştu artık duvardaki saatin sesi. Bu oda ve içindeki her şey kiralıktı onun gibi. Bana ait değillerdi. İşte tam o anda kapım çalındı.
“Hayal” dedim kendi kendime.
Tak-tak
Hayır hayal değil gerçekti. Gerçekten de kapım çalınıyordu. Fakat kim olabilirdi ki bu saatte?!…
-AÇMA!dedi içimdeki ses.
TAK-TAK-TAK
Işık da kapalıydı! Beni çıldırtan o tik taklardan başka bir ses de yoktu ki odamda!..Zaten tek odalıydı evim.
Evim dediğim bu oda!.
Tak-tak-tak
“Evde olduğumu bilen biri olmalı. Komşularımdan biridir belki, hiç tanımadığım; bir kelime dahi etmediğim komşularımdan biri?..”
Dikkatle yöneldim kapıya; dinleyerek. Saat de dikkat kesilmişti benimle. Belki de durmuştu!..
Kapının tokmağını usulca kavradım açıp ardındakini görmek için…
-AÇMA! diye yeniden haykırdı yine içimdeki ses.
“Saçma! Burada olduğumu nasıl öğrenecek?” diye çıkıştım ona.
TAK-TAK-TAK-TAK
Sıçradım. Bir kutuya koymuşlardı beni. Etrafımda geziniyor, ellerine geçirdikleri sopalarla, beni hapsettikleri bu kutunun duvarlarına vuruyor, tepkimi ölçmeye çalışıyorlardı!
Belki de kapının diğer tarafındaki oydu! Tanrım!..Ben bir karar veremeden beni bulmuştu!
Titredim! Kapının tokmağını tutan elim benden daha çok titredi!
Odam şimdi daha da küçüktü!
Alnımdan süzülen tuzlu sıvının tadını alıyordum dudaklarımla.
O an kapının kolu usulca yerinden oynadı. Çekiverdim elimi ivedi!
-DİĞER TARAFTAKİ İÇERİ GİRMEYE ÇALIŞIYOR
-KAÇ!
Geriledim ayağım kendi botuma takıldı ve sendeledim. Neyse ki evimi tanımıştım. Işığa ihtiyacım yoktu. “Belki de şimdilik vazgeçer!…” diye ümitlendim.
Kapının kolu daha hızlı ve sert oynadı. Görünüşe göre vazgeçmeyecekti.
Kapıyı zorluyordu!
-O GELDİ!
-KAÇ
-KAPIYI AÇMAK İSTİYOR
-DİĞER TARAFTAKİ İÇERİ GİRMEYE ÇALIŞIYOR
-SİLAHINI AL VE TEKRAR DURDUR ONU!
“Evet durdurmalıyım, bunu tekrar yapmalıyım. Sonra belki bir kez daha…”
Dolabı açtım. Eski tahta dolabın kapağı gıcırdadı. Penceremden gelen ay ışığı soğuk metalin üzerinden göz kırptı sinsice……..ve sokak kapım parçalandı!
*** *** ***
24 Kasım
07:20
Sakin bir sokakta Pazar sabahına ait.
Henüz gözlerimi yeni açıyorum;
Merhaba dünya!
-Ne kadar güzel!.. Tanrım!… İnsanın gün ışığını görmesi ne güzel!
Bu sabah yine tenimi okşuyorsun güneş, bıkıp usanmadan her sabah yaptığın gibi.
Bu sabah yine ışık saçıyorsun güneş, bıkıp usanmadan, sönmeyecekmiş gibi
…ve tabii umut dağıtıyorsun, bilmiyormuşsun gibi; karanlığın çökeceğini!
Gevezeliğim tuttu yine Bakma kusuruma
Dağıt yine ışığını, darılma bana.
Ben kalkıyorum karnımı doyurmaya
Fakat bil ki içtendir teşekkürüm bu güzel sabaha!
Hayattaki 21. yılım böyle ışıl ışıl bir sabah ve yine ışıl ışıl parıldayan gözlerimle başlamıştı.
Bir şey beklemiyordum bu hayattan mutluluktan başka. Cüretkar kalbim oraya buraya sıçrıyor, daldan dala konuyordu fakat ben hep o uzak mutluluğu arıyordum. Sanırım bu hayatta olmamam gerektiği kadar duygusaldım. Fakat bu duygusallığın zararları olduğu kadar yararları da olmuyor değildi.
Kendimi bir toplama kampı gibi hissediyordum. Atılmış, bir kenara itilmiş duyguların barınağı. Öldüklerini görüyordum insanların içlerinde kaybolan düşleriyle birlikte. İşte ben onların düşlerini topluyordum. Bu bana ayakta durma şansı veriyordu.
Bir de korkuları vardı insanların, kaybetme korkusu; elindekileri yitirme ya da asla sahip olamama korkusu. Bu yüzden kendi hayalleri bir kenara itilmişti. Hatta bu nedenle başkalarının düşlerini de ellerinden alıyorlardı. Onları umutsuz, zayıf, itaatkar yapıyorlardı. Onların belki de bin bir güçlükle, kendi elleriyle oluşturdukları dünyayı yerle bir ediyor, bu da yetmiyormuş gibi onları kendi yaptıkları ufacık odalara tıkıveriyorlardı. İşte bu korku sebep oluyordu insanların bu duruma düşmelerine. Oysa hayallerine sıkıca sarılsalar kim bilir başka hangi dünyaların kapılarını açacaklardı o insanlar. Yapılması gereken anahtarın ellerinde olduğunu hatırlatmaktı. İşte ben bunun için savaşıyordum.
Ve bir de benim gibiler vardı. Kendinden çok başkalarıyla ilgilenen, kullanıma açık, kullanma karşıtı ve belki bu yüzden kaybetmek zorunda kalacak insanlar. Kendi düşüncelerini önemsemeyen, acılarını kendi kalplerine gömerek bir bakıma kendilerini zehirleyen akrepler.
Düş tacirleriydi onlar. Nerede insana umut veren bir çöp bulsalar kullanırlardı. Çöp dediğim de bu arada hayalden başka bir şey değil. Öyle ya hayatta hayale yer yoktu! Gerçekti hayat yalnızca. Yalnızca gerçek! Elle tutulan, elle tutulabilecek olan. Gözle görülen, gözle görülebilecek olan. Maddeydi veya maddeye dönüştürülebilecek olandı. Paraydı ve onun satın alabileceği her şeydi! Sevgi değildi yada sevgiyi aramak değildi. Çünkü sevgi gözle görülebilen değildi veya gözle görülebilecek bir şey kazandırmıyordu insanlara. Yani o dahi sokağa atılmıştı.
İnsanlar çıkarları peşindeydiler. Kazanmak, kazanmak ve yine kazanmak isterlerdi. Kaybetmemeyi dahi düşünmezlerdi. Gözleri kör olmuştu. Yere düşen kurumuş bir yaprağın, gökyüzünde özgürce uçan kuşların, kumsalda sahili yalayan dalgaların ve limandan kalkan gemilerin verdiği duyguyu alamaz olmuşlardı. Öyle ya, alsalar ne olacaktı! Ne kazanacaklardı!
Onlar şimdi akrebin zehrine muhtaçtı.
O insanların içinde büyümüştüm ben de. Bu nedenle kimi zaman onlar gibiydim. Onlar gibi aciz. Fakat asla onlar gibi hayallerimi atmadım, gerçeğe onlar kadar bağlanmadım. Ben hayallerine ihtiyacı olduğunu bilen insanlardandım. Fakat maalesef akreptim. Zehrim de içimde bir çığ gibi büyüyen hüzünlerdi.
Ender zamanlarda mutlu olurdum. Bu gün de o günlerden biriydi. Mutluydum işte! Güneş bugün bir başka güzeldi benim için. Bir de dün gece zehrimi bir başkasına boşaltmak zorunda kalmasaydım!…
– BİTTİ –
İsmail Kaya
24 / 11 / 97