İhsan Oktay Anar’ın Yedinci Gün üne dair bir önceki yazımda, kitapı henüz bitiremediğime ve henüz okumakta olduğum bu kitabın beni etkilediğine değinmiştim. Bu sabah kitapı okumayı bitirebildim…
İhsan Oktay Anar’ın Yedinci Gün üne dair bir önceki yazımda, kitapı henüz bitiremediğime ve henüz okumakta olduğum bu kitabın beni etkilediğine değinmiştim. Bu sabah kitapı okumayı bitirebildim…
Bir Ağustos 2013 akşamında aldım bu kitabı; “YEDİNCİ GÜN”.
Bir başka Ağustos günüydü üzerine not aldım bu satırları…
Uzun zaman olmuştu elime bir kitap alıp okumayalı. Okumayı severim ama kolay kolay konsantre olamıyorum. Bu nedenle de çabucak sıkılıveriyorum. Pek çok kitap başladıktan kısa süre sonra tekrar devam edilmek amacıyla yarım kalmış başlangıçlar taşır. Bir kitabı okumaya devam edebilmem için kitabın beni içine çekmesi, tabir yerindeyse sarıp hapsetmesi gerekir. Dedim ya; aksi halde dağılır giderim. Ama şimdi size kapağından bir bölümü sunacağım bu kitap bunu yapabildi. Evet, beni çekti ve sanki “oku beni” , “yapraklarımı çevir” , “kelimelerimde dolaş” nidalarıyla adeta “cesaretin varsa” diye meydan okuyarak sokuldu ve tutup beni derinlere çekti… Geç buluştum belki onunla ama belki de “tam zamanıydı”. Ve henüz tanışmayan var ise aranızda, tanıştırayım; Zülfü Livaneli ve Serenadı…
Bir kitaptan fazlası Serenad ‘ a dair giriş: Yolun başlangıcı yazısına devam et
Tango nedir diye sorsalar evet, tarifim kesinlikle bu olurdu! Hiç yapmadım ama öğrenmeyi isterdim. Çünkü bu tutkulu dansı izlemek bile insanın içine mutluluk veren duygular katıyor. Bunu bir kenara bırakın eğer spor yapmak istiyorsanız zannediyorum dans sporu eğlenceye dönüştürmenin bir diğer adı olabilir. Ve eğer bu spor Tango ise tütsülenmiş bir balığı tadmak kadar keyif verebilir…
Tutku ile dansın birleşimi, mavi ve kırmızının dansı: Tango! yazısına devam et
Bana göre başarılı bir korku filmi insanı kendi iç dünyasındaki korkularla inandırıcı derecede karşı karşıya getirebilen yapımlardır. Stigmata sadece bunu yapmakla kalmadı aynı zamanda inançların katı kurallarını sorgulattı. Beyaz perdeden işaretler: Stigmata yazısına devam et
25 Eylül 2009’da dünya sinemalarıyla aynı anda ülkemizde gösterime giren bir film surrogates. Son derece çarpıcı konusuyla izleyicisini adeta psikolojik bir girdaba sokmayı başarmıştı. En azından beni! İzlediniz mi bilmiyorum ancak izlemediyseniz tavsiye ederim. Konusunu burada okuyabilirsiniz.
Bilimkurgu tarzı filmleri gerçeğe aykırı bulanlardan mısınız? Eğer öyleyseniz söyler misiniz gerçek nedir? Etrafta dokunduğunuz, gördüğünüz, konuştuğunuz insanlar, duvarlar, ağaçlar mı gerçek?
Yoksa aklınızda ürettiğiniz hayalinizden ortaya çıkan yansımalar mı?
Kurgulanmış bilimin ekrandan yansıması ve hayalgücü yazısına devam et
Teknoloji her geçen gün giderek daha fazla gelişiyor. Gelişen teknolojinin hayatımıza getirileri kadar malesef götürüleri de çok fazla. Örneğin kullandığımız cep telefonlarının hayatımızdaki yerini göz önüne aldığımızda vücudumuza verdikleri zararı önemsememek akıl karı olmaz. Ancak bu ve benzeri zarları görmezden geliyorsak bunun en büyük nedeni “kolaylıklardan” vazgeçemememiz. İşte teknolojinin beyaz perdeye etkisi de vaz geçilemeyecek kolaylıklardan…
Microsoftun birbirinden güzel masaüstü resimleri ile bilgisayarınızın masaüstüne renk katın.
NationalGeographic dergisinin web sayfasının bu ay için verdiği takvimli masaüstü resmi masaüstünüze güzel bir hava verecek….
Sinemaseverler Kubrick’in ne kadar önemli bir yönetmen olduğunu bilirler. Klasik müzikle harmanlanmış görsel ziyafetin vurucu birleşiminden doğan etkiyi insanın damarlarında hissetmemesi mümkün değildir O’nun filimlerinde…