Saçmalıyorum izninizle…
"Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazar Orhan Pamuk, Türkiye’nin değişmesini ve AB’ye girmesini istediğini söyledi. Pamuk "Türkiye’nin gerçekten AB’nin bir parçası olmayı hak edip etmediğini gelecek yıllarda göreceğiz. Bir ülkeyi, reformlar ve yasalar değil, kültürler ve insanlar AB’nin bir parçası haline getirir" dedi. "
Yukarıdaki paragraf Hürriyet gazetesinin http://www.hurriyet.com.tr/kultursanat/5267842.asp?m=1 adresinden alındı. İlgimi çeken, değinmek istediğim bölümü italik olarak işaretledim. Ama tamamı büyük önem taşıyor.
Birincisi Türkiye’nin gerçekten AB’nin bir parçası olmayı hak edip etmemesi konusu. Bununla ilgili "Acaba AB gibi bir topluluk Türkiye gibi Medeniyetler beşiği bir ülkeyi üye olarak kabul etmeye layık mı?" sorusu doğdu içimde.
İkinci konu "Bir ülkeyi reformlar ve yasalar değil, kültürler ve insanlar AB’nin bir parçası haline getirir" cümlesinde yatıyor. Benim bu cümleden çıkardığım soru ise şu. AB’nin parçası olmayan bir ülke medeni bir ülke sayılmaz mı? AB medeniyetin belirginleştirici topluluğu mudur yoksa kendine medeni diyen ülkelerden veya medeni görülen ülkelerden oluşan bir ülkeler topluluğu mudur? AB üyesi olmak için nasıl bir medeniyet gerekir? Örneğin barışçıl mı olunmalı ve buna örnek olarak yine bu üye ülkelerin gösterdiği sanatsal bir yaklaşımla(!) ya da sanat anlayışlarıyla(!) farklı dinlere küfür boyutunda saygısızlık mı edilmeli! Bu sorular aklıma neden mi geldi? Bu sorular aklıma geldi çünkü bizim AB’ye alınmama nedenimiz medeniyetsizlik değil diye düşünüyorum. Ama buna rağmen alınmamamızla medeniyetsiz bir toplum olarak gösterilmek isteniyoruz sanki, hatta sanki dinimiz de bir "öcü" olarak gösteriliyor sanki. Ben hiç anlamam bu din mevzularından. Hatta çoğu insan bana inançsız bile diyebilir. Ama vardır inancım ve bu inanç ile bu ülkede doğduğum için mutlu ve gururluyum. Hayır efendim Medeniyetsiz bir toplum değiliz. Bu ülkede saç ile ilgili savaş verdiğimiz halde, baş örtüsü ile ilgili savaş olduğu halde, hatta pek çok konuda savaş olduğu halde – kendimizle dahi savaş olduğu halde – medeniyetsiz değiliz. Tüm bunlar her yerde oluyor zaten ve bunlar olurken gelişen ve büyüyen bir medeniyet seviyemiz var ve bu savaşlar da iyi ki oluyor. Ama çoğu da Avrupa denen medeniyetin bozulmasının bir etkisi. Bence AB’nin medeniyet anlayışı bize karşı "geri" kalıyor ve bizim medeniyet düzeyimizi algılayamıyorlar. Bkz. örnek olarak Fransa’nın özgürlük anlayışı! Üzerime vazife olmayan ve anlamadığğım konularda görüş belirttim galiba yine. Bir de anlasam kim bilir neler söyleyeceğim. E tabi bu anlamama(!) durumunda tüm bu yazdıklarım yanlış da olabilir, her lşey bir yanlış anlamadır belki. Hatta yıllar önce yine bir denememde yazdığım gibi "yanlış anlama nedeniyle gelmişizdir bu dünyaya". Kim bilir? Hadi hayırlısı. Belki o denememi de yazarm burada…
Şans!
Akıldan geçenler…
|
|
Araf
The Dharma Bums (Zen Kaciklari)
Ne biçim çimentodan ve alüminyumdan bir sfenkstir ki o,
kafataslarını delmiş, beyinlerini ve düş güçlerini kemirmiştir?
Molok! Yalnızlık! Çirkeflik! Çirkinlik! Çöp tenekeleri ve kazanılmayan dolarlar!
Merdiven altında çığlık atan çocuklar! Ordularda hıçkıran çocuklar!
Parklarda ağlayan yaşlılar!
Molok! Molok! Molok! Karabasan! Molok! Aşksız Molok! Düşsel Molok!
İnsanların insafsız yargıcı Molok!
Anlaşılmayan mapus Molok! Acılar topluluğu ve ruhsuz zindanın kuru kafatası Molok!
Yapıları birer yargı olan Molok! Geniş savaşın alabildiğine uzanan
kayalığı Molok! Taş kesilmiş hükümetler Molok!
Kafası saf bir makine olan Molok! Damarlarında kan değil para akan Molok!
Parmakları on ordu olan Molok! Göğsü insan yiyen bir dinamo olan Molok!
Kulağı tüten bir mezar olan Molok!
Gözleri binlerce kör pencere olan Molok! Sokaklarında sonsuz Yehovalar gibi
gökdelenler yükselen Molok! Fabrikaları sis içinde düş gören ve
can çekişen Molok! Bacaları ve antenleri kentleri taçlandıran Molok!
Sevisi sonsuz petrol ve taş olan Molok! Ruhu elektrik ve bankalar olan Molok!
Yoksulluğun dehanın hayaleti sayıldığı Molok! Alınyazısı cinsiyetsiz bir
hidrojen bulutu olan Molok! Adı akıl olan Molok!
Üstünde tek başıma oturduğum Molok! Melekleri düşündüğüm Molok!
Deli Molok! Azgın Molok! Aşksız ve erkeksiz Molok! İçime küçükken
işleyen Molok! İçinde gövdesiz bir bilinç olduğum Molok!
Benim doğal kendimden geçişimden kendimi korkutan Molok!
Uyandığım Molok! Gökyüzünün akan ışığı!
…”
Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, şiir herkesin üstünde büyük bir etki yapmıştı ve dinleyiciler arasında bulunan Lawrence Ferlinghetti, Ginsberg’e şiirini yayımlamayı önerdi. Hummalı çalışmalar sonucunda ortaya çıkan kitap tüm dikkatleri üstüne çekip, on binlerce sattı. Ve beat kuşağı nihayet edebiyat sahnesindeki yerini almış oldu.
Tüm bunları başka kitaplar, başka şiirler izledi. Beat hareketi artık geniş kitlelere ulaşmıştı. Ancak sapkın çocuklarımız alışkın oldukları yaşamdan kopmadan, felsefelerinden ödün vermeden hayatlarına devam ediyorlar; hala otostopla ülkeyi dolaşıyor, dağlara tırmanıyor ve dibine vuruyorlardı… Doğu felsefeleriyle, özellikle zen ve budizmle gerçeğe ulaşma çabalarını sürdürüyorlardı. Bunların izleri, Kerouac’ın “Zen Kaçıkları” (The Dharma Bums) adlı romanında da belirgin olarak görülmektedir:
“
…İçimde bir tedirginlik, sınırı geçiyorum ve El Paso’dan geçip tren istasyonundan sırt çantamı alıyorum; içim rahatlayıveriyor. Gene o üç mili tepip kumluğa varıyorum; ay ışığında kolay oluyor yolumu bulmam ve tırmanıyorum çizmelerimle rap rap diye giderek… Japhy’den dünyanın ve kentlerin mihnetlerini bir yana fırlatıp kendi gerçek ve saf ruhumu bulmayı öğrenmiş olduğumun farkına varıveriyorum. Tek gereksinimim işte bu sırt çantam. (…) Oturup meditasyon yaptım, dualar ettim. Bir kış çölünün gecesinde uyunan uyku gibisi var mı!.. Tabi güzel bir uyku tulumunuz olacak ve başınızı çekeceksiniz içeriye, ıpılık. Öyle sessiz ortalık, insan kendi damarlarındaki kanın kulaklarında zonk zonk çağıldamasını işitebiliyor, ama ondan daha gizemli bir çağıldama daha var işitilen, ki hep bilgelik elmasının kendi gizemiyle gürlemesidir; doğduğun günden başlayıp içine daldığın dünya mihnetlerinin sana
unutturmuş gibi olduğu bir şeyi anımsatırcasına süregiden ulu bir şşş. Sevdiğim kimselere, anneme, Japhy’e anlatabilmeyi çok isterdim bunu; ama bu hiçliği ve ondaki saflığı anlatabilecek sözcük bulamam… Sarkık kaşlı, ak saçlı Dipankara’ya sorulmuştur çokça ‘Tüm canlı varlıklara öğretilmesi gereken kesin bir öğreti var mıdır?’ diye de, onun verdiği yanıt elmasın gürleyen sessizliği olmuştur hep.
…”
Onların felsefeleri tabii ki sadece kendini var etmek adına değil, toplumu da içine almış bir felsefeydi. Bunun doğal sonucu olarak da; kadın erkek ayrımcılığından ırkçılığa, toplumsal eşitsizlikten sınıf ayrımcılığına, eşcinsel ve zencilerin dışlanmasından kadınların cinsel özgürlüğüne kadar pek çok konuda bir karşı duruş oluşturmuşlardı. Topluma sundukları öneri ve kendi yaptıkları ise; dünyayı kasıp kavuran yoğun tüketimi reddetmek, daha fazla sanat ve meditasyondu.
Bu felsefe ve hareket elbette sadece edebiyatla sınırlı kalmadı. Sanatın başka alanlarına da bulaşıcı bir hastalık edasıyla yayıldı. Film yapımcıları, yönetmenler, ressamlar, müzisyenler, yayımcılar, yayınevlerinde çalışanlar ve medyanın diğer kolları da bu akımla dalgalandı. Bütün bu kollar birleşerek Amerika’nın uzun yıllardır içinde barındırdığı bohem geleneğini tazelediler ve Allen Ginsberg’in söylediğini yapmaya koyuldular:“Yapacak büyük bir işimiz vardı ve bunu yapıyoruz. Amerika’nın ruhunu kurtarmaya ve iyileştirmeye çalışıyoruz.”
Eve Donus
Konser , Temmuz 25
Bu gün teyzemin çocuklarının Sarıyer’de konserleri varmış. Israrla "Gel" dediler. Bir teyzem Sarıyer’de, biri bizim binanın yan bloğunda diğeri de -en küçük olanı – (hoppalaaa yine unuttum o semtin adını. Neydi hani şu salatalıklarıyla ünlüydü, hani
bilmemne hıyarı derler ya! Hah! Hatırladım Çengelköy hıyarı . İşte küçük teyzem de Çengelköy’de
oturuyor. Konseri olacak kuzenler Sarıyer’deki teyzemin çocukları. Bunlar üç kardeşler. En küçükleri -ikiz bunlar- 🙂 aynı grupta. Biri gitar çalıyor, diğeri söylüyor. Konser Sarıyer’de olacakmış ve halk konseriymiş. Bizimkiler 12 şarkı çalacaklarmış.
Bazen ailem "mahvettin çocukları, senin peşinden geliyorlar" diye takılır bana. En başta da saç meselesi yüzünden. Saçlarını ben uzattığım için uzatmışlar. 🙂 Neyse… bakalım konser nasıl geçecek. Yürüyün be aslanlar kim tutar sizi. :))
Şeffaf
Nereye kadar taşıyabilecek bu acıyı bilmiyorum
"Yarın olur da gün döner mi" diye
Sanki balıkçı teknesindeki balık misali çırpınıyorum.
Bir anlamı var mı senin için?
Kapattığın pencerenin önüne gel
Aşağıda cesedimi bulacaksın…
Dikişleri atmak üzere bu eski giysilerin
Ütüsü bozulmuş asfalt bir yol gibi
Herkes gibi ol bir yabancı gibi dünden…
Dans başladı, soytarı kralın emrinde
Kızdan sonra mı gelirdi vale, her neyse
Odamın duvarlarında yankılanan adın kaldı…
Olmam gerekenden daha çıplak olmuşum meğer
O kadar olmuşum ki olmamışım aslında
Cam gibi, su gibi, şeffaf, görünmeyen, hava gibi…